Bir zamanlar, birbirine bitişik iki çiftlikte yasayan iki
erkek kardeş vardı. Günlerden bir gün bu iki kardeş arasında bir anlaşmazlık
baş gösterdi. İki kardeş arasında o zamana değin ilk kez görülen anlaşmazlık,
giderek büyüdü ve kardeşler arasında ayrılığa neden oldu.
İki kardeş, birbirlerine yalnızca küsmekle
kalmadılar, yıllardır ortaklaşa kullandıkları tarım makinelerine değin sahip
oldukları tüm araç gereçlerini ve mal varlıklarını da ayırdılar. Küçük bir
yanlış anlama sonucu başlayan anlaşmazlığı izleyen ayrılık, giderek büyüyen bir
uçuruma dönüştü ve en sonunda yerini, karşılıklı kullanılan hoş olmayan sözlere
bıraktı.
Bunun arkasından da beklenenler oldu ve kardeşler
arasında önce şiddetli bir kavga, sonra da ürkütücü bir sessizlik yaşanmaya
başladı.
Bir sabah, bu iki kardeşten büyüğünün kapısına bir
usta geldi. Elinde büyük bir marangoz çantası vardı. Ev sahibinden geçici bir
iş istedi :
– “Yapılacak ufak tefek bir işiniz varsa, size
yardımcı olmak isterim”, dedi.“Elimden hemen her iş gelir. Birkaç gün çalışırım,
işi bitiririm.”
Büyük kardeşin aklına o an bir “iş” geldi.
– “Evet, sana göre bir işim var” dedi ve küçük
kardeşinin çiftliğini işaret etti.
“Şu derenin karşısındaki çiftlik, komşumundur.
Daha doğrusu, benim küçük kardeşime aittir o çiftlik. Geçen haftaya dek benim
çiftliğimle onun çiftliği arasında bir otlak vardı. Sonra o, buldozeriyle oraya
ırmak bendi yaptı ve şimdi aramızda, otlak yerine, çiftliklerimizi birbirinden
ayıran bir dere var.”
İş isteyen adam, büyük kardeşin söylediklerini
dikkatle dinledikten sonra sordu :
– “Benden ne yapmamı istiyorsunuz?” dedi. Büyük
kardeş önce kuşkusunu, sonra da kararını açıkladı :
– “Kardeşim bunu, bana acı vermek için yapmış
olabilir”, dedi.
“Fakat şimdi ben, onun yaptığından daha büyük bir
şey yapacağım.”
Bunları söyledikten sonra adamı aldı, ahırların
olduğu yere götürdü ve duvarın dibinde yığılı duran kütükleri gösterdi.
– “Senden, bu kütükleri kullanarak, iki çiftlik
arasında üç metre yükseklikte bir çit yapmanı istiyorum” , dedi.
– “Kaç gün çalışırsan çalış, nasıl yaparsan yap
ama bana öyle bir çit yap ki, gözlerim kardeşimin çiftliğini artık görmek
zorunda kalmasın”.
İş arayan usta, başını salladı:
– “Sanırım durumu anladım, efendim”, dedi.
– “Şimdi bana çivilerin, kazma küreğin yerini
gösterin ki hemen işime başlayayım.
Büyük kardeş ustaya kazma, küreğin ve çivilerin
olduğu yeri gösterdikten sonra, alışveriş yapmak için kasabaya gitti. Usta
ise,tüm gün boyunca ölçerek, keserek, çivileyerek sıkı bir biçimde çalışmaya
koyuldu.
Akşam güneş batarken o işini bitirmiş, çiftlik
sahibi büyük kardeş ise alışverişini tamamlamış, kasabadan dönüyordu. Çiftliğe
gelir gelmez ustanın yaptıklarına baktı ve şaşkınlıktan gözleri, yuvalarından
fırlayacakmış gibi açıldı.
Karşısında, yapılmasını istediği çit yoktu ama,
derenin bir yakasından öteki yakasına uzanan görkemli bir köprü vardı. Biri
kendi çiftliğinin toprağına, öteki küçük kardeşinin çiftliğinin toprağına
oturtulmuş sağlam iki ayak üzerinde, yanlarındaki korkuluklarına varıncaya dek
tüm ayrıntılarıyla yapılmış ve tam anlamıyla “usta işi” denilecek kusursuzlukta
bir köprü uzanıyordu. Büyük kardeş, hâlâ geçmeyen şaşkınlığıyla bu köprüyü
seyrederken, karşıdan birinin geldiğini gördü. Dikkatle baktığında gelen
kişinin, komşusu, yani küçük kardeşi olduğunu anladı. Kardeşi, kollarını iki
yana açmış olarak köprünün karşı ucundan kendisine doğru yürüyordu :
– “Benim sana karşı yaptığım bunca haksızlığa ve
söylediğim bunca kötü sözlere karşın sen, bu köprüyü yaptırarak ne denli iyi ve
ne denli büyük bir insan olduğunu gösterdin”, dedi ağabeyine.
– “Şimdi bir büyüklük daha yap ve sen de kollarını
açarak bana gel…”
Köprünün iki ucundan ortaya doğru yürüyen
kardeşler, köprünün ortasında bir araya geldiler ve özlemle kucaklaştılar.
Büyük kardeş bir ara arkasına baktığında, çantasını toplayıp, oradan ayrılmakta
olan ustayı gördü.
– “Gitme, dur, bekle?” diye seslendi ona. “Sana
yaptıracağım birkaç iş daha var, çiftliğimde…”
Usta gülümsedi : -“Ben buradaki işimi tamamladım,
gitmem gerek”, dedi ve ekledi : “Yapmam gereken daha çok köprü var…”
Köprüleri kurabilecek gücünüz hiç eksik olmasın,
Köprüleri kurduktan sonra da, yıkılmaması için sık sık bakımını yapın, yani
sevdiklerinize zaman ayırın, o köprü yoluyla sık sık gönüllerini ziyaret edin.