Sizin için Gökova nedir bayım?
Peki sizin için sultanım?
Ya habib söyler misiniz,
Gökova denince sizin aklınıza ne
geliyor?
Siz hiç Bördübet, Malbükü, Löngöz, Balıkaşıran, yedi adalar…
Say say bitmeyen dantela koyların büyüsünde kendinizden geçtiniz mi?
Kumlarını inci sandığımız Sedir adasını nerededir, bilir
misiniz?
Ya ömrünüzde bir kez
olsun bir akşamüstü denizin dudağında durup milyonlarca çamıyla, yaban
mersiniyle, sandalıyla, zeytiniyle gökyüzünü yeşile boyayan
Kıranlar’ın Delimehmed’ini iliğinizde hissettiniz mi?
Ya da bir tan vakti Balıkaşıran’da durup Ege’yle Akdeniz’i birbirinden ayıran kayaları döven ak köpüklü dalgaları seyrettiniz mi?
Berrak sularda sabır ustası orfozları, endamı büyü
eşkinaları, su perileri lapinaları izlediniz mi?
Peki, akşamları sahilde hasırlar üstünde sevgilinize deniz
türküleri de mi söylemediniz hiç?
Yosun gözlü sevgiliniz de mi olmadı mesela?
Derler ki Balıkçı ölmüş, melekler çevresini sarıp “ Ey
balıkçı cennete hoş geldin!” demişler.
O da çevresine şöyle bir bakıp;
“Hani benim Gökova’m nerede?” demiş.
Ah paragöz bayım, ah ten -i müberra sultanım, Ya habip!
Yahu her kim olursanız olun ne işiniz var sizin Gökova’da?
Vaat edilmiş cennet neyinize yetmiyor sizin? Neden bizim
cennetimizi cehenneme çeviriyor ya da çevrilmesini seyrediyorsunuz?
Bilmenizi isteriz ki Gökova bizim için Sadun Boro’dur…
Terleri tuzlu suyla yıkanmış, canı bu sularda kalmış daha
nice süngercidir. Deli İbram’dır, Cavrali’dir.
O süngercilerin son temsilcisi Aksona Mehmet’tir.
Gökova bizim için Halikarnas Balıkçısı’dır, Paluko’dur,
Sabahattin Eyüboğlu’dur, Bedri Rahmi’dir, Azra Erhat’tır, Şadan Gökovalı’dır...
Yani her yıl mayıstan kasıma binerce teknenin dünyaya
güzellik gösterisi sunduğu Mavi Yolculuk’tur.
Gökova bizim için
Kara Çavuş’tur, keçi çobanı Meryemce’dir, Çakır Ayşe’dir, Oğul İbram
Kaptan’dır, Balıkçı Orhan’dır, Zeytinci
Hurşit’tir.
Gökova, genç kızlarımızın ve gelinlerimizin el emeği göz
nuru Bozalan halısı, Karacahisar göbeklisidir bizim için.
Gökova, Tarihin babası Herodot’tur, şiirin piri Melih Cevdet
Anday’dır.
Üreten ve var eden kadınların önderleri Artemisia’lardır,
Ada’dır, Hemitia’dır. Kadın direnişinin
öncüsü Karyalı kadınlardır. Gökova, Afrodit’imizdir bizim.
Şimdi size babamdan
kalan bir hikâye anlatacağım:
Vaktin birinde köylerden birinde bir Deli Bayram adında bir
garip yaşarmış. Bir gün kasabada
birileri Bayrama bir el feneri armağan etmiş.
Bayram, “Şu düğmeyi itince ışığı yanar. Geceleri ağılda – ahırda
hayvanlarına bakmaya giderken işine yarar demiş.” Ne var ki adamcağız fenerin
nasıl söndürüleceğini söylemeyi unutmuş.
Bayram, gece lambayı yakmış ahıra, ağıla bakmış. Dönecekmiş
ki lambanın nasıl söndürüleceğini bilememiş. Feneri üflemiş sönmemiş, suya
sokmuş, toprağa gömmüş olmamış. Telaşlanmış;
“ Evim yanacağına, dağın çalısı yansın!” deyip feneri ormana
fırlatıvermiş.
Babam hikâyeyi anlattıktan sonra eklerdi.
“Bayram, dağı yakan ateşin dönüp gelip kendi evini de
yakacağını akıl etseydi
feneri ormana atar
mıydı hiç?”
Dilerim siz de o Deli Bayramlardan biri değilsinizdir.
Gelin anlamayanlara bir hikâye daha anlatalım:
Vakti zamanında padişah savaşa çıkarken memurlarını köylere
salar ailelerin yetişkin erkeklerini askere alırmış. Köylerin birinde diyelim
ki Veli Ağa diye biri yaşarmış. Pek de çok oğlu varmış. Her yıl bir savaşa
gönderdiği oğullardan dönen hiç olmamış. Veli Ağa da iyice yaşlanmış. Padişahın
memurları son oğulu da almaya gelince çaresiz o oğlunu da vermiş. Memura da o
unutulmaz;
“Varın söyleyin
efendinize.
Bundan böyle benim zürriyetime güvenerek kimseye savaş
açmasın!” deyivermiş.
Bu ülkede başkasının
malına mülküne hatta zürriyetine güvenerek saltanat kayıkları hayal
edenlere bir haber de biz uçuralım:
“Varın söyleyin efendilerinize sakın buralara güvenip yeni
saltanat kayıkları ısmarlamasınlar. Zira biz Kerimoğlu türküleriyle büyüdük.
"Karadağlarda geyik kalmadı" demenin anlamını çok iyi biliriz.”
Hamdi TOPÇUOĞLU